Saçları o kadar sarıydı ki, bazen güneş ona bakamazdı.
Ormanlar da öyleydi,
gözlerinin yanında sonbaharı yaşıyorlardı sanki.
Buna benden başka her şey sessiz kalabildi.
Kalp Belasıydı.
Ilık rüzgar...
Ve bir gün O’nu görürsünüz… kalbiniz yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlar… anlarsınız… tanırsınız… Kalp Belası’nı bulmuştur.
Saçları o kadar sarıydı ki, bazen güneş ona bakamazdı.
Ormanlar da öyleydi,
gözlerinin yanında sonbaharı yaşıyorlardı sanki.
Buna benden başka her şey sessiz kalabildi.
Kalp Belasıydı.
Ilık rüzgar...
Kalp belası,
Oğuz, harflere şiir münakaşası,
var dahası,
yok ötesi,
Aşk bu, cümle kavgası.
Artık rivayetimden öte değilsin.
Hurafe gibi gelir şiirlerim,
yok ötesi, Aşk zaten hakikattir.
Keşke onlara Sen’i...
Aşk,
7 milyar kişilik Dünya’da,
beni çarpan yıldırım.
Yeryüzüne adım atar atmaz.
Sen’i görür görmez Aşık olanla,
sonradan görme adamın aşkı bir mi olur?
Sonra görme beni, şimdi gel, yoksa geç olur…
O kadar...
Hatırlamazsın Sen,
pembe bisikletinin zinciri atardı hep,
annen kızmasın diye dokunamazdın,
beni çağırırdın sonra tamir etmek için,
işte öyle bulaştı Aşk elime, yüzüme,
adına Zincir Karası Sevda dedik.
Bunca...
Sen’den başka anlatacak bir şeyim olmadığından dilimdesin,
hayatımın en güzel günlerisin, anlatılmaya değer.
Aşk nasıl değerliyse, anlatılman da öyle,
Sen’sizlikte, Sen’i öğrenebilmek için değerlidir.
...
Gece uyumadığımdan, gün ağarmaz bana,
ayaz falan yokluğundan işlemez hissiyatta.
Oysa Aşk,
şaka kaldırmayacak ciddilikte,
öyle, Sen’i Seviyorum’la bitmeyeceklikte.
Bitmeyecektik de,
gidince Sen, temelinden...
Gelecek günleri düşünüyorum da,
ne kadar da geleceğine dair ümit var,
sonra geçmiş günleri hatırlıyorum,
ölen umutlarım var.
Ben var olduğumdan beri ortasındayım bu döngünün,
Sen nereye çevirirsen, o tarafa döner yönüm.
...
Beni benimle bırakma,
Ruh’um zaten düşmanken bana,
Sen’sizliğe katlanamaz daha fazla,
yapma, etme, ne kadar histerik varsa,
o kadar aksindesin Sen’de,
yazıktır, günahtır, ağlatma.
Gözlerim karıncalanır...
Hani bu kelimelerin hiç hatrı yok ya Sen’de,
bende tam tersine gider işler,
hep aksime yürür ayakların,
benim Aşk’ımın, tersi de, düzü de Sen.
Benim hiç farkında değildin Sen,
hal böyleyken, Aşk’a ne...
Ben, Oğuzhan Deniz,
Aşk’tan hasta adam, yüreği belaya dadanmış,
üzerine çekiyor gibi Aşk’ı, hiçte aldırmaz yangına,
yürüyorum ya Güneş’ten sıcak olan Sen’sizliği hayat boyu,
bu yorgunluğun ne kahvesi var ne...
Sen’i bana getirmeye zorlama beni,
bilirim bu saygısızlıktır,
Aşk peşinden gitmek nasıl cesaretse,
Aşığı peşin sıra sürmek saygısızlıktır.
Etme,
Aşk yeryüzüne indiğinden beri kalbimde,
başkasını öptürmeyecek...
Mutlu sözcükler yazmamı bekleme,
bekliyorum mutsuzluğun orta yerinde,
elimde şiirden başka bir şey yok.
Gölgesi gibiyim Aşk’ın,
peşinden giderim nereye giderse,
bir an terk etsem Güneş sönecek gibi gelir.
Şiirime...
Sen’i betimleyecek en güzel kelimeler dağarcığımda,
dar ağacı ciddiyetinde Aşk, canı çıkmadan ineni azdır.
Canım çıkmadıkça inmeyecek tepemden bulut,
Yağmurları getirdiği her ana şükür edip, kıymet bildim.
...
Dört bir yanım Aşk’tır benim,
Aşk’tan dolayı körüm ben,
gözümün gördüğü her toz zerresinin,
Sen’den payı vardır aklıma.
Boyu devrilesi Oğuz’dan, ilham kusan kelimeler,
Aşk’a böyle içten beddua...
Aşk gönülde bol yara, yâr da bol devâ,
feza ihtişamlı hâzâ, Aşk, Ruh’uma sevâ.
Mevlâ bildirir, gerisi kudretsiz masiva.
Anlamadığından üstünde ki bu üçlüğü,
üçgen köşesinden kurtulup Dünya’nın,
şükrüne mazhar...
Ruh halimde bol Aşk var,
Ruh halinden esip gelir görüntüler,
gözlerime, gözkapaklarımdan hurafe hayaller,
buna bile şükredip, Aşk’a boyun eğdim zorunla.
Zorundayım sanki Seni Sevmeye, öyle bir güç güzelliğin,
özelliğin nedir...
Sabahın köründe,
Aşk ayaz gibi,
uyanır uyanmaz yine zihnimde,
şiir görünümünde artık tüm kelimeler,
her harf, her kelime Seni Seviyorum der gibi,
bu içtenlikten kurtulup bitmişliğe uzanacağım,
sonsuzluğa uyanacağım, ateşe...
Kalp Belası,
Aşk Hastası Oğuz’un yok devâsı,
hüzün ayaklarının izleri, dizlerimin bağsız adımları,
Sana gelebilmek için geçiyor uçurumları,
yetişemiyor bir türlü, Oğuz Aşk yüzlü.
Aşk’a baka baka gözüm,
karardı...
Onca sözü yazmama rağmen,
anlamadım hiç Aşk’ı,
buna rağmen,
Aşk’ı Sana anlatmaktır amacım…
Bazen kalp kırarım, kalk kaçalım der Martı,
hüzün saçar bakışları,
donup kalır parmaklarım, yazamaz tek...
Güneş’i anımsatır sigaramın ucu
öyle Aşk sarıp içiyorum şiir sayfalarından,
kafiyeler kanser ediyor,
kelimeler yapışıyor boğazıma,
virüs edasıyla…
Kafiyesi değersiz Adam’dan,
en değerli Aşk’a,
hiçbir...
Aşk’ımın adaleti,
ebediyetle sevmektir Sen’i,
öldüresiye sevmen beni.
Gökyüzüm bile üzgün Sen’siz,
yüzünden düşen bin damla,
Yağmur ya adın, ondandır…
Bundandır Aşk’ımın asaleti,
yığınla güzel varken...
Yanındayken, zaman da Sana benzer,
öyle güzel geçer gider,
gittiğin gibi.
Zaman ve Sen, asla geri gelmeyeceksiniz…
Biliyorum,
ama seviyorum, ama yaşıyorum işte.
Öylesine, ölesiye.
His fışkıran kalbimden volkan...
Can evimden çağlayan Aşk,
baş edemez Oğuz, ölür gider,
ölüm bile son bulacakken,
Aşk’a kaftan mı biçilir?
Bu ilimdir, ilimde dilimle sevgim.
Sana göre ben kocaman bir hiç’im,
bilirim, sonsuzlukta...
Gelmen için bir yığın alamet var,
güneş yolunu buldurur, kulak duydurur,
göz gördürür, sözüm güldürür.
naçarlığının da böylesi.
Oğuz Aşk’ın hurafesi,
sözün Aşk kokan teri,
öyle bir belada ki kalbim,
bitmez kaburga...
Sözlerin hiç inandırıcı değildi,
Sana inanmamak, hiç sarılamamak demekti,
bu yüzden inandım yalanına,
sonunda canımın yanacağını bile bile,
binlerce sayfayı ziyan edeceğimi bile bile.
Sen gelmiyorsun ya,
gelecek tüm...