Tek marifetin, beni Aşık etmekti dünya da,
ilhamı yeniden yazdırıyorum da, nasıl dersin…
Çünkü kendimi sana her gün yeniden aşık ederim.
Derim bundan pulludur, yüzgeçlerim Aşk kadar.
Gözlerimin gördüğü Aşk, görmediğinde de,
sen...
Tek marifetin, beni Aşık etmekti dünya da,
ilhamı yeniden yazdırıyorum da, nasıl dersin…
Çünkü kendimi sana her gün yeniden aşık ederim.
Derim bundan pulludur, yüzgeçlerim Aşk kadar.
Gözlerimin gördüğü Aşk, görmediğinde de,
sen...
Sorunludur hayallerim, basitçe var ediş,
soru; seni hayalime kim iliştirdi olur…
Karmaşık bir Aşk’ın Karamsarlığıyım.
Zıttıma aydınlıktır yüzün, nelere işaret.
Aşkı tadıp, tadında bırakmaktı sana...
Sana, senin anlamayacağın satırlardan;
aşk gönlüme sonsuz feza, bunu taşır eza,
keza, aşk olmasaydı, Oğuz’un gönlü sefa,
ne ala, mübalağasın, yeşillik yarışındayım.
Aşkıma denk değildir herhangi bir aşık,
bu nedenle...
İçimden yürüse aşk, ölse de kurtulsam,
yanına gelmiyorsam öfkemden sanma,
korkarım kandırmaktan gözlerini bile,
masumluğuna sürdüğüm lekeli günahlar.
Uyma aklıma, aşk aklıma uyalı, sonsuzdur,
öfkesinden güç...
Yokluğuna dair ne varsa, yazmaktayım,
akıl almaz bir aşkla akıllanmaktayım,
Aşk Gölgesi’nin uzandığı yer kadar aklım,
senden esmeyen rüzgar da gereksizdir.
Esas olan yaratılan Aşk’ımdır, ne İlimdir,
şükür olsun...
Aşkta ustalaşmış muşta kalbime bak,
alevde nasıl ustalaşmışta, aşka yanmış,
yanıklar ilhamımda izler bırakır şiirlerime,
bu üzüntülerden yüz çevirir dünya sana.
Benim çevrilecek tek yüzümün her yönü,
sensin yâr, kâr değil beni...
Hayata baktığın iyimserliğinin akranları,
karanlığımın içinde kayboldular tümden,
bakışlarımızın manası olsa, doğru bulurdun,
doğru olmasa, baş ucundan kovulurdum.
Bak bana, yüzümden seç karanlıkları,
karamsarlığımın imzası...
Beni anlamanı beklemem, ölümü de,
ölüm kadar hakikat olmasa yürürdüm,
yüzünü güldürürdüm, gülebilseydim,
hayatımın en küçük mazisi, manzaran.
Ne iştir, bu küçüklükten büyük kelimeler,
bende aşk sözcükleri, sende anlamlar...
Terk edilmek benim suçum mudur?
Terk ettiklerimde de suçlu bendim,
tek suçlu benim, sakalım cinayet eseri,
saçımın karası, içim karanlığından beter.
Kalk yerinden, savur kelimeleri ahaliye,
mahallene sığmadı hayallerin...
Seni görmedikleri için boş-boş konuşurlar,
güçsüzlükçe suçlarlar beni, seni görmediler…
Görseydiler, konuşamazdı dilleri, bilirim,
konuşsalarda, yalandan başka ne söylerler?
Ruhumun ince tınısı gibi aşksızlık köşem,
yanan...
Sevmiyorsun da, ölemiyorsun bundan,
bu kadar itici gelmese canım, alırdın,
kırk katırın sırtı olsa zenginliğim, kalırdın,
gönlüm sonsuz yoklukta, artık gelme.
Kan kusan bir şairin büyülü kelimeleri,
şiirbâz bir sahtekâr...
Kapı-duvar yüzüm, ne nursuz ne çirkinim,
aşk bundan mı gitmez yüreğimden, bitmez…
Terk ediliş başıma, köz dolu dağın altından,
çıkarda gelirim izinle, izin Râbb Aşk-ı ile.
Nasıl isyân ederim güzelliğine, nasıl ah ederim?
Beni...
İlhamı Yüce Yaratıcı iliştirdi kalbime,
bunu anlamayan akıllarla doldu etrafım.
Bertarafım, aşk yaratanın imtihanıdır,
başarısızlık ben ve martıya gazabıdır…
Hay Mazhar’ım, semra-semra saçlarımdan,
dağları yüklenmiş...
Bana gelmen mucize, gitmek, acizce
ve kalemin düşmanı kalemtıraş sanırlar,
aşkın yazdırdığı ilhama göz yumarlar,
aşk yazdırmasaydı, tükenmezdi sayfalar.
Bundan eskidi yüzüm, elim ayağım tutuk,
dilimden düşürmediğim sen kadar...
Umutsuz sanma beni, karamsarım,
her adımda ölümle sıkı-fıkı sohbetim,
bu hatıra ile eskir zaman, mahsenim,
duvarlarında yağmur sızıntıları günler.
Artık seni analtabilecek kelimer azaldı da,
Aşk’ından bir dirhem...
Hiç beğenmediğin bana bak, Aşığım,
yastığından yumuşak omuzlarım, yanar,
bu alev aşkının günahından, Af et Allah,
afetler gördü gözlerim, unutamadı hala.
Canım yanar hala, aşk çivi gibi baş ağrısı,
daha ağırı...
Burası Aşk Gölgesi – Yağmur Ağacı’nın,
tek canlısı benim, benden tattı Ağaç Aşkı,
gönlüme devrildi dalları, ben ah etmedim,
canı bıçaklanmış sevda Oğuz’ları, öldüler.
Git seni getir bana...
Biraz saçmalık ve çok fazla Oğuz,
Oğuz başlı başına saçmalık çok fazla,
çokla az arasında varlığın
yokla var arası kadarsın kalbime.
Perdesidir gözümün Sensizlik!
Seni göremediğimden üzgünüm,
yoksul ve kimsesiz, izsiz bir...
Vaktin takınıtısı, aşkımı yenemediğidir,
zaman denen ilaç Aşk Gölgesi’nde sökmez.
Kendi çaresizliğine ilaç olamayan vakit,
beni nasıl avutsun kendinden aciz günler?
İçimin soğumayan yangınından al alevi,
yansın devran...
Bir kaç saat daha kaybedeceğim seninle,
kaybettiklerimden büyük değil yine de,
sesimden gürültüler yankılanır dünyana,
aşk esintilerinden rüzgardır martı nefesi.
Kefeni sarılacak bedenimin, ruhuma işlemez,
zaten ruha işlese...
Gücünü aşktan alan, yaşamdan soğuk Oğuz,
gözünü bir güzelde bırakıp, canımdan tav,
demini alınca kan pıhtılarım, hastalıktayım,
hasta adamın ilacı gökyüzü martısı, çığlığı.
Anlamak için beni, yanımda olmalıydın hep,
bir sabah...
Yazdığım en güzel satırlarda, en büyük aptallık,
seni yazmak olsa gerek, beni görmezden gelmek,
başka hangi aptalın işidir? Etini kopartır günahlar,
canımı söker aşk’ın, başımda ezelden sen varsın.
Ben aşktan ölmek üzere...
Farksızım Ağrı Dağının altında ezildenden,
bir miktar aşk öldürücü olabilirken, bak bana,
sonsuz bir aşkla nasıl da yaşıyorum inatla,
bu imkânsızlığa, vazgeçmediğimden kavuştum.
Huşu bir Aşk Gölgesi, Yağmur...
Hayatım sen kadar aptal bir bulmaca,
ucubesiyim aşkının, evet kibrin efendisyim,
aşk’ın olmuşsa konu, benden delisi yoktu,
buna delil, milyar satırımdan birisi oldu.
Yakışır üzüntün yüzüme, gözüme ağlayış,
gökgürültüsü...
Soğukta, kapında beklemekten çatladı tenim,
evim, evinden sonsuz uzaklıkta gibi adımlarıma,
nasıl gelmeyi istemem, aşk sensin bana,
nasıl gelmezsin, çatlamış derimde adından harfler.
Bu mucizeye elbette inanmıyorsun, inançsızsın...