Burası Aşk Gölgesi – Yağmur Ağacı’nın,
tek canlısı benim, benden tattı Ağaç Aşkı,
gönlüme devrildi dalları, ben ah etmedim,
canı bıçaklanmış sevda Oğuz’ları, öldüler.
Git seni getir bana...
O gittiğinde, karanlığa gömülür bütün hayatınız… aslında dünyanın ışıklarını kimse kapatmamıştır. Aşk Gölgesi düşmüştür üzerinize.
(365 Şiir 6 Satır)
Burası Aşk Gölgesi – Yağmur Ağacı’nın,
tek canlısı benim, benden tattı Ağaç Aşkı,
gönlüme devrildi dalları, ben ah etmedim,
canı bıçaklanmış sevda Oğuz’ları, öldüler.
Git seni getir bana...
Hiç beğenmediğin bana bak, Aşığım,
yastığından yumuşak omuzlarım, yanar,
bu alev aşkının günahından, Af et Allah,
afetler gördü gözlerim, unutamadı hala.
Canım yanar hala, aşk çivi gibi baş ağrısı,
daha ağırı...
Umutsuz sanma beni, karamsarım,
her adımda ölümle sıkı-fıkı sohbetim,
bu hatıra ile eskir zaman, mahsenim,
duvarlarında yağmur sızıntıları günler.
Artık seni analtabilecek kelimer azaldı da,
Aşk’ından bir dirhem...
Bana gelmen mucize, gitmek, acizce
ve kalemin düşmanı kalemtıraş sanırlar,
aşkın yazdırdığı ilhama göz yumarlar,
aşk yazdırmasaydı, tükenmezdi sayfalar.
Bundan eskidi yüzüm, elim ayağım tutuk,
dilimden düşürmediğim sen kadar...
İlhamı Yüce Yaratıcı iliştirdi kalbime,
bunu anlamayan akıllarla doldu etrafım.
Bertarafım, aşk yaratanın imtihanıdır,
başarısızlık ben ve martıya gazabıdır…
Hay Mazhar’ım, semra-semra saçlarımdan,
dağları yüklenmiş...
Kapı-duvar yüzüm, ne nursuz ne çirkinim,
aşk bundan mı gitmez yüreğimden, bitmez…
Terk ediliş başıma, köz dolu dağın altından,
çıkarda gelirim izinle, izin Râbb Aşk-ı ile.
Nasıl isyân ederim güzelliğine, nasıl ah ederim?
Beni...
Sevmiyorsun da, ölemiyorsun bundan,
bu kadar itici gelmese canım, alırdın,
kırk katırın sırtı olsa zenginliğim, kalırdın,
gönlüm sonsuz yoklukta, artık gelme.
Kan kusan bir şairin büyülü kelimeleri,
şiirbâz bir sahtekâr...
Seni görmedikleri için boş-boş konuşurlar,
güçsüzlükçe suçlarlar beni, seni görmediler…
Görseydiler, konuşamazdı dilleri, bilirim,
konuşsalarda, yalandan başka ne söylerler?
Ruhumun ince tınısı gibi aşksızlık köşem,
yanan...
Terk edilmek benim suçum mudur?
Terk ettiklerimde de suçlu bendim,
tek suçlu benim, sakalım cinayet eseri,
saçımın karası, içim karanlığından beter.
Kalk yerinden, savur kelimeleri ahaliye,
mahallene sığmadı hayallerin...
Beni anlamanı beklemem, ölümü de,
ölüm kadar hakikat olmasa yürürdüm,
yüzünü güldürürdüm, gülebilseydim,
hayatımın en küçük mazisi, manzaran.
Ne iştir, bu küçüklükten büyük kelimeler,
bende aşk sözcükleri, sende anlamlar...
Hayata baktığın iyimserliğinin akranları,
karanlığımın içinde kayboldular tümden,
bakışlarımızın manası olsa, doğru bulurdun,
doğru olmasa, baş ucundan kovulurdum.
Bak bana, yüzümden seç karanlıkları,
karamsarlığımın imzası...
Aşkta ustalaşmış muşta kalbime bak,
alevde nasıl ustalaşmışta, aşka yanmış,
yanıklar ilhamımda izler bırakır şiirlerime,
bu üzüntülerden yüz çevirir dünya sana.
Benim çevrilecek tek yüzümün her yönü,
sensin yâr, kâr değil beni...
Yokluğuna dair ne varsa, yazmaktayım,
akıl almaz bir aşkla akıllanmaktayım,
Aşk Gölgesi’nin uzandığı yer kadar aklım,
senden esmeyen rüzgar da gereksizdir.
Esas olan yaratılan Aşk’ımdır, ne İlimdir,
şükür olsun...
İçimden yürüse aşk, ölse de kurtulsam,
yanına gelmiyorsam öfkemden sanma,
korkarım kandırmaktan gözlerini bile,
masumluğuna sürdüğüm lekeli günahlar.
Uyma aklıma, aşk aklıma uyalı, sonsuzdur,
öfkesinden güç...
Sana, senin anlamayacağın satırlardan;
aşk gönlüme sonsuz feza, bunu taşır eza,
keza, aşk olmasaydı, Oğuz’un gönlü sefa,
ne ala, mübalağasın, yeşillik yarışındayım.
Aşkıma denk değildir herhangi bir aşık,
bu nedenle...
Sorunludur hayallerim, basitçe var ediş,
soru; seni hayalime kim iliştirdi olur…
Karmaşık bir Aşk’ın Karamsarlığıyım.
Zıttıma aydınlıktır yüzün, nelere işaret.
Aşkı tadıp, tadında bırakmaktı sana...
Tek marifetin, beni Aşık etmekti dünya da,
ilhamı yeniden yazdırıyorum da, nasıl dersin…
Çünkü kendimi sana her gün yeniden aşık ederim.
Derim bundan pulludur, yüzgeçlerim Aşk kadar.
Gözlerimin gördüğü Aşk, görmediğinde de,
sen...
Azrail’in en şerefli görevidir Can Almak,
can dediğin yüreğimin ruhu Aşk’tır da,
bunu Azrail sökemeyecek yüreğimden,
Râbb dilerse, tümden yok eder de anlamam.
Ben yine de anlamam, akılsız aklım anlamaz,
kime...
Hayatın en çok Aşk mey’inden içenim,
neyinden? Hedefim bir deli dolu dünya,
herkes aşık verdiğim ‘nefesi’ solumaktan,
çok okumaktan aşık edemem seni, bana.
Seni, bana, – beni, sana çarp, sonra...
Hayatın bana sunduğu basit bir et parçası,
kadarsın, hayatın el verdiği kadar bayatsın,
parçalanır yumruklarımdan duvarlar,
asılı tablolar camlarını kırmak için düştüler.
Kırıklarla öpüştüler, parçalar halilndeyim,
ne görüntü...
Gönlümün demirden yaratılmış çekirdeği,
Aşk ateşi, Güneş’ten sıcakken, neden eritemez…
Yoksa boşluğa mı düşmüştür gönül gezegeni?
Beni anlamak için de bir nebze ilim gerekli.
Bana kuşlardan bahis açarlar, müziklerden...
Sırtımdan kamburlar fışkırır, aşk eşkânı,
bu esvâbı faiş eder de, mübalağası şiirimde.
Gözlerimde, onlarca aşkın ölmüş cânferi,
zaten benden çalmışlarken aşkı, can nedir?
Utanılacak kadar varım, aşk utandıracak kadar,
şimdi...
Şiirlerime karşılık vermeyen aptal gururum…
Gurursuzluk bana nail edilmedi der AŞK’ım,
onurumun başı kanar da, umudum sargılar,
umurunda değil Aşk’a sair, Şair’in yoktur dair…
Sanma, olduğum yerde seni...
Bana da güvenme, birtek ‘Sen’lik işim var,
Aşkıma da güvenme, senden daha güzeline,
aklı kayar da, o an mahvolursun gözlerimde,
yüz güzelliğini es geçtimde, gönlü yeterlidir.
Ey Ahali, bitmedi mi Aşk’tan...
Ölmek olurdu sensizlikten sonra ilk işim,
demin bir yudum daha çayımdan,
demlendi yine ciğerlerim dumandan,
tam bir aptal gibi, klişe şekilde içiyorum.
İstemediğim ne varsa geldi başıma,
bir hışımla olanlar oldu da...