Vebâlıymışım gibi bakıyorlar da,
Aşık olduğumu anlayamıyorlar.
O yüzden tüm bu sayfalar vebâlı,
sefasını sürer Martı’lar,
Uçan Balonlarının kumlarını atıp,
ölüme yükseliyorlar.
Sonra avuçlarıma düşüyorlar bu vebâdan.
...
Ve bir gün çekip gider… neden gittiğini dahi bilmezsiniz… işte o Terk Edilme Mevsimi’nizdir.
Vebâlıymışım gibi bakıyorlar da,
Aşık olduğumu anlayamıyorlar.
O yüzden tüm bu sayfalar vebâlı,
sefasını sürer Martı’lar,
Uçan Balonlarının kumlarını atıp,
ölüme yükseliyorlar.
Sonra avuçlarıma düşüyorlar bu vebâdan.
...
Aşk, Oğuz’un Can’ı,
nasılda yakıyor Can’ımı…
Can’ımı da alıp gitmek istiyorsun,
nasıl da Can’ıma kastediyorsun…
Sen’sizliği kastetmiyorum,
nasıl da bu kadar sevgisiz olabiliyorsun?
Öldürecek...
Tek bir sözle anlatılacak olsan,
anlatırdım, sonra kapardım bu bahsi,
sahi, bahsin geçmişken,
kötü hissettirmekten başka işin var mıdır?
En kötüsü de, Sen’i her gün görmek,
yürürken adımlarını sayarak izlemek.
...
Neler hissettiğimi biliyor, gözlerinden anlayabiliyorum.
Anlayamadığım, Sen’i unutmamaktır.
Unutmak istemiyor muyum, unutamıyor muyum, bilmiyorum…
Bilmemek ne kötü bu yüzden,
ama sevinmelisin, yüzsüz bir Aşık değilim.
Yüzümün...
Yazarlar, yalnızdırlar,
yalnızlığı yazarlar,
daha ne kadar yazmalıyım?
Sen yanımda olursan yazmam…
Yazmakta iş mi o an?
Bu an, en iyi vakit öldüren budur.
Merak etme, Vakit’le bir sürprizim daha var...
Yeniden merhaba,
Yağmur yeni başladı, Oğuz,
bu yağışa, her gün yeniden Aşık olur.
Yağmur ilk defa yağdığında olduğu gibi,
Oğuz Aşık ya, olduğu kadar değil mi?
Değil.
Sana Aşık’lığın nasıl olduğunu bilmek ister misin?
24...
Burası Yağmur Ülkesi,
Oğuz Aşk’tan Padişah,
Padişahın tek kişilik ülkesi,
kocaman ülke ikimiz için,
ne istiyorsan parmaklarını şıklat,
ışık saç, Martılar hizmetinde,
bu yüzden terbiyemde, bir dediğini iki ederlerse...
Ne yani?
Sen gittin diye bitti mi?
Birisi gidince, illâ biter mi?
Ben henüz gitmedim, yani ölmedim.
Ölmedikçe bitmeyecek, Sen gelmedikçe,
Sen sevmedikçe…
Benden duymadıkça, hiçbir iltifata inanma.
Neden...
Düşümde bile soğuksun, gözkapaklarım üşüdü.
Düşündüm, aklım üşüdü. Düşündükçe düştüm,
düştükçe, bedenime hafif gelir rüzgar.
Bu izden tanırsın beni karanlıkta,
düşüyorken Aşk boşluğuna, sanırlar bu serin,
bilmezler...
Sen’sizlikten gülümsemem ben,
niçin üzgün olduğumu soranlar,
O’na uzaklıktandır… belli değil mi?
Laf olsun diye soruyorlar, belli.
Ellisini geçmiş ihtiyarın yirmisine ah etmesi gibi,
Sen’den uzakta kalıp...
Küskünler bana,
Sen’i unutmak adına saçmaladığımdan,
bu saçmalıktan sıkıldılar.
Yoksa işim değil saçmalamak.
Kelebeği yakalamak uğruna koşuyor çocukluğum,
Aşk’ın yeşil kırlarında, gözlerinse, buna minnet etmeyen...
Uzaklığın, bir nevi okul,
Sen’sizliği öğretiyor da, ihtiyacım mı var sanki…
Sen’sizliğin Cahili kalbim.
Yine de,
Aşk Âlîmiyim ben, Aşk benim Âlemim,
kalbim, binlerce hücre ile amade emrine,
Âmâ asaletinde, görebilmek...
Buradan göremiyorum ya Sen’i,
uzaklığı bahane ediyorum söz de,
sözle boyum uzamaz da, kısalmaz da,
uzaklık bununla yakınlaşmaz da,
uzaklık bununla ikiye katlanır.
Şimdi, uzaklığına milyar kilometre eklesen,
bu...
Şu kısacık ömrüme,
bunca şiiri sığdırdım,
yaşamı ölümle var eden Yüce Allah,
bilir ne şiirler yazacağımı.
Sen’i daha anlatacağım sayfaları umuyorum,
Allah, Sen’i yarattı da,
Ben daha yaratılmışı anlatmaya...
Burası yaz gibi görünse de,
Oğuz yaşar Aşk Gölgesi‘nde,
gölgesinde pineklediğimiz ağaç,
hâlâ yerinde, biliyor musun?
Bilmiyorsun…
O yüzden Oğuz hâlâ Aşk Gölgesi’nde.
Uzak olduğun kadar...
Yokluğuna bunca delil şiir
ey başım, daha da delir.
Bu yangın nedir, hiç bu bana yeter mi?
Sen’sizlik her gün gözüme güneş değdirir.
Benden başka herkesin derdi aynı,
Sen ile vakti geçiren yok ki...
Aşk, nasıl bir tefeci,
yerine başka kefil de kabul etmez.
Daha fazla Sen’sizlik servis etme,
Sen bana yet de, ben yeterim Sana.
Bu kadar beterim işte.
Kimsenin gözü yok kefende,
ölmeyecekler...
Güvenmiyor musun Bana?
Bari ilhamıma bak,
işine gelmezse yine git, gitmeden onu da yak.
Aşk zaten yanmak,
Aşkı mutluluk sanan aptallar,
peşinde Aşık diye dolananlar, onlar dolandırdılar.
Bilmem kaç gündür Sen’sizlikte...
Aşk’tan bahseden çokta,
Sen’den bahseden yok,
Ben’den başka adam çokta,
Sana Ben kadar Aşık olan yok.
Merak etme, yok olacağım,
Aşk’ta benimle, elbette ebediyen yok...
Bana kelime bol, Sana aşk,
nasıl mı?
Etrafım, lale güzelliği dolu, mis kokulu
etrafına ne pis kokulular doluştu,
uyanmadın, bir de burnunu kapadın,
kulaklarını Aşk’ıma tıkadın, sonra yangın,
yanıldın, ben, Sen varken bile...
Günaydın Sana, bende gün sürekli batık oysa,
Gün ağardı da, ağırdı yine Sen’sizlik nöbetim.
Kır da yalın ayak koşan çocukluğuma imrenip,
nereden bulaştıysam Aşkına, o çocukta döndü şaşkına,
şaşırma, güneş bile...
Aşkı herkes yazar, onlara kolay,
ben gerçeğini yazdığımdan zordur Aşk.
Üzülmelisin aslında, ne fakir bir Aşığın var,
Sen, bundan gitmiştin aslında, üzülmeden.
Ve tek bir söz söylemeden…
Martı Terbiyecisi’nin okumadığın her...
Aşk, uğraş değildir, uğuruna ölüm.
Bunun için öldüğümü sorsa Râbb! Utanç.
Bilmiyorlar.
Bilen biri ile bir olamazlar.
Öğrenmiyorlar,
o yüzden yazanla bir olamazlar.
Uğurunda ölmedikçe uslanmam.
Uğurunda...
Sahtelikleri ile övünürken aşıkların,
gerçekliğimden utanıyorum, Sen’den değil.
Bunca asil söz arasında kaybetmediysem Sen’i,
kaybetmeyeceksin beni, ben Sen’de bitmeyeceğim.
Elimden de gelmez zaten.
Bir tek...
Biraz da, benim anladığım gibi yazayım Sen’i,
Devre hâkim kâtibin bir çuval mürekkebi,
serserinin serzenişleri, keplerinde resimlerin,
demin öldürdüm, Sen’i düşleyenleri, sersefil.
Devri, devrilmeyen omuzlarıma...