Kuru kuruya öfke, Oğuz büyük sözü dinlemez,
asi velet, Aşk’ta burnunun dikine gider de,
Güneş Dikeni batar gönlüne, teni ondan sıcak.
Beni unuttuğun gibi, bana gelip unut gitmeyi,
sevmeyi başka türlü öğret...
Kuru kuruya öfke, Oğuz büyük sözü dinlemez,
asi velet, Aşk’ta burnunun dikine gider de,
Güneş Dikeni batar gönlüne, teni ondan sıcak.
Beni unuttuğun gibi, bana gelip unut gitmeyi,
sevmeyi başka türlü öğret...
Fikir aklına, zikir kalbine,
Aşk gönlüne, Yağmur tenine.
Edep zihnine, sebep ölüme,
Aşk, sevgiliye muhtaçtır.
Aşık, sevgiliye açtır,
sevgili baş tacıdır,
gözyaşıdır. Saf acıdır.
Bilmediğin için bu yoldan...
Aşk, başımın ağrısı,
ciğerimin sigarası, Aşığın bir haftası,
geçirmez bir asrı, bin ömürlük hayatı.
Bana Aşk’ı getiren çağsın,
yağmur getirir gürül gürül çağlayanı,
neleri gördü gözlerim, yine de Sen’i özlerim.
...
Gençliğimin en güzel yılları,
kanım deli ya, o yüzden aptalım,
yıllar sonra akıllanırım,
ne gençlik kalır, ne gençliğin,
yaşayamadığımız günler eyvahımız,
erbabımız bu dertli şiirler, his dolu sözler.
Küf dolu boş bakışlar...
Zaman geçtikçe eskir Aşk,
Aşk eskidikçe değerlenir,
şarap misalidir, Yağmur, meydir.
Yüzüme serpiştir de, uyanayım.
Uyku denen bilinçsizlik kuyusu,
Aşk’la eş değer ömür götürüsü,
aynı kolaylıkla, aynı basitlikte.
...
Sen’i, bana hatırlatacak elbet bir şeyler bulacağım,
doya-doya hayal kuracağım, Aşığım ya, ondandır.
Bunca saçma söz, Maşuk’luğumdandır.
Dünya’nın tümü, tüm insanlar kölem olsa,
Sen olmadıktan sonra, iş değil...
Tamamıyla Sen olmuş Dünya denen gezegen…
Kainatım, Aşk’la kuşatılmış, Ruh’um Aşk’la sarılmış.
Un ufak edilmiş yarım ekmek,
kuşları beslemek için avuçlarımda, kalırsa Martı’lardan.
Uzaklardan gelir Ses’in...
Sana masal gelir bu şiirler,
bana misal verir güzelliğinden,
hiçliğinden korktuğum kadar,
korkuyorum Sen’sizlikten,
bilmiyorsun ki Sen’sizlikte nedir…
Hiçte öğrenemezsin işte bunu,
önce ben olman gerek, önce ben...
Söylediğin sözleri bile unutamıyorum,
Sen’i mi unutacağım? Haksızlık olurdu.
Sanmam, bu gidişle ben Sen’i asla unutmam.
Bundan bir kaç yıl öncesi olsa ve şimdi ki aklımda bende olsa,
Sen giderken hiçbir şey demeyen dilim...
Sen’i gördükten sonra körleşti zaten gözüm,
kalbim düğümlendi. Oğuz, beklemekten küflendi,
Sen’sizliğin günleri, öylesine gücendirir ki,
ölmek bile para etmez gibi gelir.
Ama bir ümittir gelmen, Aşık ihtimalidir...
Ağır gelir Aşk Sen’in gibilere,
benim gibilere hafif.
Benim gibi kaç Aşığın var ki?
İyi düşün, o yüzden kimsesizsin.
Sana kendimi hatırlatmaya çalışıyorum bu kelimelerle,
oturmuş tırlatıyorum saçma sözcüklerle...
Sen’in Aşk’ın; can kavgası,
Dünya ömrü hatırası,
Oğuz Aşk’ın hatası, unutturur sandı aklı.
Ey Hatırlatan, asıl Aşk Sanadır,
kalbimi Aşk’ınla doldur, taştır, sonra Yandır.
Gökyüzünden tut da...
Terk Edilmek;
annesinin eline iğne batan çocuğun hisleri gibidir.
Küçücük gönlüne, koskocaman delik açar.
Zaman geçtikçe, hisler büyür çocuk gibi,
delikler çoğalır üzüntülerle, keşkeler dolanır diline.
Bir...
Bir şeyler, bir kaç yıldır eksik,
onların adı da Sen’sizlik,
bu yaptığım densizlik, delilik.
Çayı da şekeriyle seviştiren su,
eritir Yağmur’un Aşk’ı, Oğuz’u.
Ferahlıyorum, Sana Aşığım ya...
Şu an sadece Aşığım, ondan yalnızım,
yani O’nsuzluktan.
Aşk, Sen varsan sevgiye dönüşür,
iki gönül, bir Dünya da gülüşür,
sevişir etim Güneş’le, gözüm Sen’inle,
söylemiştim;
Güneş’e çok yaklaşmaktan...
Ne güzel, ne de güzel Sen’sizlik,
Sen ve Sen’sizlik, ikisi de Sen’i düşündürür.
Ne de güzel Sen’i düşünmek.
Günü Sen’in düşüncen ile akşam etmek,
yüreğine Aşk düşecek diye ömür boyu beklemek.
Bir...
Oradan kolay adımı söylemek,
gelde yüzüme bağır gücün yeterse,
yaklaşabilirsen yangımından yüzüme,
gücüme gidiyor uzaklarda olman,
gücüm yettiğince geliyorum arkandan.
Ayaklarının değdiği toprakta yeşil izler,
çimler büyür önce...
Sen, Sana yakışanı yapıp gittin,
Ben, bana. Aşk yapışıp yakama,
umut denen budalayla yaşatıyor.
Sanki hiç kafiyem kalmamış gibi,
Sen’i nasıl anlatabilirim ki?
Artık avutmuyor yazmak, unutmakta iş değil.
Hatırlamak...
Aşk denen palavra, abra-kadabra,
Oğuz uyanır kapında, palavralarla.
İnanma, Sen’i sevdiğimin aksini ben bile söylersem, bana.
Aşk’la günü geçmeyen adamın, Aşk’sız bir ömrü nasıl geçsin?
Sen’inle su gibi...
Uzaklığından bol ne var ki şu günlerde?
Keyfini çıkarıyorum doya-doya acının,
yürek sızısı derlerdi de, inanmazdım,
meğer gözlerimi nasıl da boyamışsın.
Hayır, hayır, marifet Sen’de de değildir;
Sen, en güzel...
Güzelliğinden kopya çekip,
dolduruyorum sayfaları,
bunun için mi kötü notlarım?
Kanaat getirip yokluğuna,
olmayışına bile şükrediyorum.
Ya hiç tanımasaydım Sen’i?
Hiç yazamazdım o zaman.
Sana sarılmaktan...
Sen’sizlik çekilir iş değil,
sabah sıcak simidin yanına, soğuk çay gibi,
bayat ekmek gibi. Olsun,
bunları da bulamayanlar var.
Çay, demli olmalı, hem de sıcak,
dudakların gibi yakmalı dudaklarımı,
Aşk’ın gibi, içimi...
İşim günaha batmak, sonra ayıplamak kendimi,
sonra yazdırmak ilk işim olan Aşk’tan bir kaç satır,
iki gönül arası gider gelir katır, Aşk taşır,
Eğer kendini dudaklarımdan dinlemiş olsaydın,
Sen bile hayran olurdun Sana...
En sevdiğim içecek, su.
Yağmur suyu şaraptır bardağıma,
haraptır gözlerim uykusuzluktan,
uykusuzluk bile ayakta Sen’sizlikten.
Gelmediğin için, gidemiyoruz mutluluğa,
gariban Martı’larla, geçiyor günlerim…
...
Tertemizim ben Sen’in için,
Yağmur’la yıkandı tenim, sonra yandı.
Oğuz Güneş’le Aşk’a daldı, Mehtap ile Meşk’e,
dans ediyor ateşle, daha fazla yanacağından habersiz.
Ne geldiyse başına, bilinçsiz...