Aklımda sürekli kafiyeler,
Aşk rüzgârımdan, zatürreler,
Zât’ımın yansısı Martı,
kanatları parça-parça.
Başımdan aşağı, Aşk’a bula,
boğazıma kadar battım zaten Aşk’a,
daha fazlası ne öldürür, ne güldürür...
Aklımda sürekli kafiyeler,
Aşk rüzgârımdan, zatürreler,
Zât’ımın yansısı Martı,
kanatları parça-parça.
Başımdan aşağı, Aşk’a bula,
boğazıma kadar battım zaten Aşk’a,
daha fazlası ne öldürür, ne güldürür...
Mesleğin katilliktir, Aşk, suç aletin,
bir benim tenimde kaldı parmak izlerin.
Yakayı ele verdin, göz hapsimdesin,
Aşk mahpushanesinde.
Adam yaralandı da, sağım hala, kalbim felçli,
Oğuz, Yağmur...
Aşk’ı emanet ettiğim taş yüreğin,
en yeşilinden zümrüt görüntüsü,
kırıldığı gün, görüntüm üzüntü.
Kanmayacağın için bu Aşık görüntüme,
kanmayacağım Sen’sizliğe, sessizliğine.
Tepemde bulutlar, asker...
Ruh’un yaşı var mıdır?
Aşk’ın nasıl olsun o halde…
Bu hâle düşeli, tatsız dilim,
o hâlâ, bulut serinliğinde,
hâlden hâle bürünür meyhane,
bâde’lerimin bardakları Aşk’tır,
sade Aşk meyletti de, içtim.
...
Hayâllerinden Sen görüyorum,
kelimelerden Sen örüyorum,
İnce-ince eleyip kafiyeleri,
sımsıkı Aşk dokuyorum.
Aşık oluyorum…
Okuyorum,
Onlarda yok mu bu ilham?
Aşk olmadığından olmayabilir mi?
Aşk olmayanda ilham nasıl...
Kendini unutturmak için gider aşıklar,
Aşık unutmaz ya, unutulmaman ne değerli.
Değil mi?
Saçların, volkan dağlarına örgülü köprü,
söndürmek için bu volkanı yağman gerek,
kendini unutturmak için önce kötüleşmen gerek,
zaten...
Aşk harçlık girmeyen cebine fazlalık,
değer yüzünde üzüntü ahzanlık, vah zahir,
kanı dibinde yatan Oğuz’dan Aşık’lık.
Yok-yok, güçsüzlüğümü bahane eder Aşk’ta,
yüzsüzlüğümün adını da Aşk koydum.
Kirlettim bunca...
Gelde utandır beni, gelde çürüt gururumun tezini,
tezinden gel-ki ölebilirim Sen yetişemeden…
Peşimden gelecek cesaretinde yoktur,
zaten Sen’de, Oğuz bu yüzden yoktur,
bu yüzden de Aşk yoktur Sen’de.
Sen’de...
Üzülmeyin, üzülmekte para etmez…
Parasızlıkla bile üzülmektesiniz,
Aşk bedavadan yanmak, bundan olmasa,
zenginliğime zenginlik katardım.
Ve Sen, para kadarsın, bir o kadarda sahtesin.
Şükretmekteyim, bu halime bile,
halime...
Dünya tiyatrosunda, herkes bir rolde,
ben rol yapmam Sana Aşık’lık perdesinde.
Piyesimdir bu şiirler…
Döpiyesinden inciler dökülür adımlarınla,
bu izden takip ederim yolunu,
Sen’i bulduğumda, bulduğum an vereceğim...
Aşk dağıtır gözlerim, Aşık olurlar,
ben nasıl yanıyorsam, yananlarım var…
Yanacaklar…
Aşk yakmaksa, Aşığın işi yanmak,
gözlerin çakmak, Oğuz odununa kıvılcım,
Çam olduğundan bu büyük yangın…
Sen anlamazsın.
Anlamayana...
İşte yine Aşık Şair Adamın;
Nasıl da yazar Sen’i, yazmamak için nedeni,
yanında olmandır…
Gönlüne dolmandır,
gözlerin ormandır, gözlerime gömülür güzelliğin,
dokunuşlarından yaşardı toprak rengi gözlerim.
Sen’i kim...
Gözlerimin torbalarında saklı yağmurun damlaları,
Aklımda milyon tanenin satırları, hatırlatır Aşk’ı,
Sen Ruh sahnemin Aşk Solisti,
başkasını dinlememek için kapattırdım kalbimi.
Bahanesi Aşk’ındır, hiç...
Geldim-geldim merak etme.
Masal Çiçeği ektim Kaf Dağına, açmasını bekliyorum.
Bin yılda bir doğar derler, doğru, ilk eken de benim.
Sen’im içindi, çiyler buharlaştı derimde,
çiçeklerden güzel kokan tenine...
Bana gelmek için hiç çabalamıyorsun ya,
bütün iş yine bana kalıyor ama geliyorum.
Ölüme kadar gideceğim Dünya nefesi boyunca,
Aklım Sen’de, doyuncaya kadar Sen’sizliğe.
Gerçi bensizliğe alışmış gözlerine ölmek para etmez...
Giderken tek bir söz bile etmedin ya,
nezaketinin cenazesini kıldık sonra.
Sonra düşündüm, Sen’i ben kadar düşünen olmadığını,
sonra düşünmeyenleri düşündüm, sonra hepsini unuttum.
Sen’den başka düşündüğüm...
Sen’i unutmalıyım,
zamana terbiyesizlik olur.
Martılar bile terbiye edilirken,
İnsan nasıl unutamaz?
Bel-ki de unutmaz. Unutma yaz,
Aşk; Unutamamak hastalığı.
Bana her gün yağmur yağar,
çamurlu...
Neden mi Aşk’ını yazıyorum?
Nasıl olsa, asla bitmiyor…
Sonsuzluk özlemimi gideriyor,
Sen’sizlik alevini hafifletiyor.
Aşk’ımın ateşi öyle sıcaktır-ki, Güneşi bile eritebilir,
amma beni bir gram zayıflatmaz...
Her haftanın, her günü, düşüncende çalışırım.
Düşün, ne kadar zengin oldum bu hayallerle…
Sen düşünmezsin, düşüncesizsin.
Gerçi afralar saçan Oğuz’a bak,
Yazıyorum da bunca sözü,
yanımda olsan, bir araya getiremem iki sözü...
Ne misafiri?
Gönlümde Sen’den başkasına yer yoktur,
başka yâr yoktur bana, Oğuz bu yüzden saçma,
bu şiirlerim gibi,
Nasıl av tüfeğinden saçılıyorsa saçmalar,
öyle Aşk kaleminden saçmalıyorum sayfalarca.
Kendime geliyorum...
Sen’sizliğin zaman dilimi arasına sıkışmış dilim,
ne acı sözler vardır aslında, konuşabilse adına,
adın da kalmaz, ben yazmasam Sen’i kimse hatırlamaz.
Gurur mu duyuyorsun Sensizliğimden,
”gitmesem yazmazdı” mı...
Vebâlıymışım gibi bakıyorlar da,
Aşık olduğumu anlayamıyorlar.
O yüzden tüm bu sayfalar vebâlı,
sefasını sürer Martı’lar,
Uçan Balonlarının kumlarını atıp,
ölüme yükseliyorlar.
Sonra avuçlarıma düşüyorlar bu vebâdan.
...
Aşk, Oğuz’un Can’ı,
nasılda yakıyor Can’ımı…
Can’ımı da alıp gitmek istiyorsun,
nasıl da Can’ıma kastediyorsun…
Sen’sizliği kastetmiyorum,
nasıl da bu kadar sevgisiz olabiliyorsun?
Öldürecek...
Tek bir sözle anlatılacak olsan,
anlatırdım, sonra kapardım bu bahsi,
sahi, bahsin geçmişken,
kötü hissettirmekten başka işin var mıdır?
En kötüsü de, Sen’i her gün görmek,
yürürken adımlarını sayarak izlemek.
...
Neler hissettiğimi biliyor, gözlerinden anlayabiliyorum.
Anlayamadığım, Sen’i unutmamaktır.
Unutmak istemiyor muyum, unutamıyor muyum, bilmiyorum…
Bilmemek ne kötü bu yüzden,
ama sevinmelisin, yüzsüz bir Aşık değilim.
Yüzümün...