Yüküm Aşk…
Ondan hükümlüyüm…
Kalbime hükümsüzüm…
O’ndan ölümlüyüm…
Ondan adımlarım ağır…
Ondan yavaşım…
Özür dilerim…
Yüküm Aşk, ondan gelemiyorum...
Yüküm Aşk…
Ondan hükümlüyüm…
Kalbime hükümsüzüm…
O’ndan ölümlüyüm…
Ondan adımlarım ağır…
Ondan yavaşım…
Özür dilerim…
Yüküm Aşk, ondan gelemiyorum...
Kızıyorsun kendine, kendinde bile değilken… Kalbinden silinmiş inandıkların… Oysa inanç, paha biçilemez gerçeklikte.
Biliyor musun? Sen meftun olduğun için meftunluk var. Üzüldüğün kadar üzüntü, güldüğün kadar...
Her şeyin içindesin ve her şeyin içinde günah. Kurtulmaya çok az çaban var, dönmüyorsun yüzünü güneşe, soğukların peşinden koşuyorsun ve canının yanmasını da bile bile istiyorsun. Peki ne kadar kuvvetli ruhun bu acılara, bu kahırdan duvarlar...
Biliyor musun? Bezen benden daha çok saçmalıyorsun… Ve bu hoşuma gidiyor. Elbette dünyanın tek budalası olmadığımı çok iyi biliyorum. Ama senin saçmalaman zevk veriyor ve olaylara daha pozitif bakabiliyorum, daha objektif ve daha da...
Bir şiir var şairin cebinde,
diğer cebinde çakmağı,
çıkardı ve yaktı.
Yaşlı artık tüm kafiyeler.
Şair ve onu şair eden kadın,
inanılardı kelimelere,
kadın hiç gülmezdi,
yıldızları saymış kadar yorgun,
şairin...
Can, yanmak için bahaneler arar, doğrudan seninle ilgisi yok aslında. Belki de en tabiî duygulardan biridir “yanmak” can için. Bazen en acı sözleri beklemediğinden duyarsın, duyarsın çünkü canını acıtmak için...
“Görüşmek üzere” der gibi, “Kaybolmak Üzere”.
Ne yapıyorsan, neredeysen ve ne haldeysen… önemli değil… gerçekten! Ayağa kalkmak senin elinde ve yürüdüğün tüm yolları tekrar yürümek zorunda olsan bile...
Muhtemelen senin böyle bir çiçeğin varlığından bile haberin yoktu. Benimse yazmak için bir bitkinin etkisinde olmam gerekiyor. Hatta iyi yazmak için iki bitkinin etkisi altında olmalıyım. Daha öncede söylemiştim, çay ve tütün...
Nasıl olsa okumayacaksın ama yine de ben yazmak istiyorum!
Dünün yarını, bugün!
Senin dünün, bugünün ve benim aslında hep yarınım. Evet, senin bir saniyeni bile unutmak, kaybetmek, kaçırmak istemiyorken burada bir köşede aklımı...
İşte yine ben. Herkes gibiyim. Artık sen de herkes gibisin. İşte yine sen!
Nasıl oluyor da konu dönüp dolaşıp sana geliyor anlamıyorum. Sıradan bir gün, saat 12 ve ben sıradan bir çay içiyorum, sıradan bir sigara eşliğinde. Sıradan bir...
İşte az önce 2 kez kaybettim kendimle olan savaşımı. Eminim, bir yolu vardır günahlara karşı kazanmanın. Oysa dramatik bir müziğin hüznü eşliğinde bu satırları karalamak en başından beri aptalcaydı.
Artık başarmakla ilgili tasalarım yok...
Ne tuhaf ama! Ne bunalım ama… burası hep karanlık… Olduğun yerin aksine. Aksi gibi kalbim de hiç benim değilmiş gibi burada. Orada, oralarda… kısaca seninle.
Hiç, söylemek istediğin ama doğru kelimeleri bulamadığın oldu...
Ne kadar yazdığımı bilmiyorum. Şimdi geriye dönüp yazdıklarıma şöyle bir baktığımda, “bu kadar vakti nereden bulmuşum?” diye soruyorum kendime. Üstelik tuhaf bir muhasebe… bu kadar vakti boşuna mı...
Her şey eskiyor!
Her şey değişiyor.
Çakmağımın benzini bitiyor. Son zamanlarda eskisinden daha çok sigara içiyor ve kendimi zehirliyorum. Bunu çok net bilmeme rağmen… “Benim ruhum kanser.” demiştim bir...
Ahlâl’im, işte yine buradayım. Saat sabahın 6’sı, çay ve sigara içiyorum!
Sana biraz bizden bahsedeyim istedim. Çünkü geçmiş, çoğu zaman geçmemiştir. Yokluğun acısı böyledir. Varlık geçip gitmiş, yokluğun acısı...
Ahlâl’im, dilsiz bekleyenim.
Yalnızlık kimsenin kaderine düşmez! Yalnızlık mecburiyet değil, tercihtir. Öyledir, zaten büyük uzaklıkların yakın gönülleri olur. Özür dilerim. Ben bir köşeye çekildim ve hayatın en derin anlamlarını...
Günah budalası Oğuz! Ve tam olarak gençliğindeki gibi aptalsın. Hala… Zamanı tersine çevirebilseydim, yaptıklarına engel olabilirdim. Zamanı tersine çeviremem ama gelecekle ilgili nasihatler verebilirim. Yine de dinlemeyeceksin.
...
Muhtemelen bu gün son kez uğurlayacağız seni. Seni de anlayan yoktu. Şu anlaşılma meselesi sadece seninle ilgili değil. Tüm insanların ortak derdidir.
Senden aklımda kalanları yazmaya karar verdim, neden böyle bir şey yaptığımı da...
06.06 – Martılar çığlık çığlığa… Bebeğimin kokusu burnumda. Hiç uyumadım. Evet bir gecenin daha yok oluşuna şahitlik ediyorum. Henüz ölmedi gece, birazdan… sen gözlerini açınca kaybedecek hayatını. Artık dün olacak ve bir daha...